Orta gelir tuzağına düşmemek için…
Bursa Gerçek Gazetesi : 06 Temmuz 2011
MÜSİAD, bu yıla ilişkin ekonomik araştırma raporunu “sürdürülebilir büyüme için stratejik dönüşüm” ana başlığı altında 29 Haziran 2011 tarihinde kamuoyu ile paylaştı.
Raporun sunumunu yapan MÜSİAD Başkanı Ömer Cihat Vardan, kişi başı milli gelir düzeyini 3 bin dolarlardan 10 bin dolarlara taşıyan modelle 2023 yılı hedefi olan 25 bin dolar kişi başı milli gelire ulaşamayacağımızı, “stratejik dönüşüme” ihtiyaç olduğunu,belli takvime ve stratejiye bağlı olarak tedricen ortadan kaldırılacak şekilde gelişmeyen bir cari açığın iyi huylu olarak tanımlanamayacağını, dolayısıyla cari açık meselesinin ihtiyatlı bir şekilde takip edilmesi gerektiğini önemle ifade ediyor.
Dünya ekonomisindeki gelişmeleri özetleyerek başlayan raporda,daha sonra ülkemiz ekonomisi ile alakalı ana konular ele alınıyor.Milli gelir, istihdam, gelir dağılımı, enflasyon, Merkez Bankası politikaları, ödemeler dengesi, kamu maliyesi, cari açık gibi konular hakkındaki genel değerlendirmeler yapıldıktan sonra yapılması gerekenler bölümüne geçiliyor.
Rapor bir hayli uzun ve ülke ekonomisi için güncellenmiş yol haritası niteliğinde.
Raporda yer alan değerlendirme ve çözüm önerilerinden bazı başlıklar şöyle;
Sürdürülebilir Büyüme İçin Stratejik Dönüşüm
2023 yılı hedeflerine ulaşabilmek için en önemli şart, istikrardır. “Stratejik Dönüşüm” kavramı, bir yandan ekonominin derinliklerine sirayet edecek yeni bir reform dalgasının başlatılması gereğini, öte yandan da, Türkiye’yi yönetebilir bir demokrasi yapacak yeni bir Anayasa yapılması ve buna dayalı olarak devletin baştan sona yenilenmesi gereğini ifade etmektedir.
2001 krizinden beri devam etmekte olan mevcut model, Türkiye’de istikrarı ikame etme ve bir tamirat modeliydi. Bugün ise, Türkiye’nin ekonomideki öncelikli ödevi, 10 yıl öncesi konjonktürden çok farklı olan yeni dünya düzeninde, fiyat ve finansal istikrarı sağlamanın ötesine geçmiştir. Aksine öncelik, üretim, istihdam ve rekabet odaklı dönüşümü gerçekleştirmektir. Yani Türkiye, para ekonomisinden reel ekonomi önceliklerine kaymalıdır.
4-i formülü
4-i formülü “istikrar ortamında, istihdam sağlayan, inovasyon odaklı imalatı önceleyen bir anlayışı ifade ediyor.
Türkiye’nin ortak kabul gören ve artık bir milli mutabakata dönüşen 2023 ekonomi hedefleri var. Ancak, 2023’te kişi başına düşen milli gelir hedefi olan 25.000 dolara ulaşmak için, Türkiye’yi 3.000 dolar bandından 10.000 dolar bandına taşıyan ekonomi anlayışının yeterli olamaz. Ek hamleler yapılması gerekir.
Bunun birkaç nedeni var
İlk olarak, Türkiye’nin mevcut iktisadi ‘yapı taşları’nın ekonomik hedefleri ile uyumlu hale getirilmesi gerekir. Bu yüzden de yeni inşa edilecek model, tamirattan ziyade elde edilen tecrübelerle yeni bir modelin oluşturulmasına yönelik bir hamle anlayışına dayanmalıdır.
İkinci olarak da, 2023 Hedeflerinin anayasal çerçevesi, devlet yapısı, eğitim alt yapısı, müfredat içeriği, eğitimdeki yönlendirme mekanizması, ulusal tasarruf kaynaklarının çeşitliliği, sanayinin teşvik ve yönlendirme kalitesi, emek piyasası yapısı gibi kritik bileşenleri yeniden revize edilmelidir.
Üçüncü olarak ise, Türkiye ekonomisi, 2002 yılından beri, uzun yıllardır ihtiyaç duyduğu istikrara kavuşarak sahip olduğu potansiyel ile düşük varlık fiyatları, rekabetçi reel ücretler ve hızla gerileyen kredi maliyetleri gibi büyümeyi destekleyen avantajları yeterince kullanmış ve geleneksel sektörleri küresel rekabette en üst limite kadar zorlanmıştır. Bu meyanda, 2002-2011 döneminde, ekonomide istikrarın temini ve geleneksel sektörlerden gelen büyüme katkısı bir anlamda sistemi arkadan iten unsurlar olmuştur. Ancak, bu düşük katma değerli ve düşük-orta teknolojili geleneksel sektörlere dayalı üretim anlayışının bundan böyle beklenen hamleye bir katkı yapması mümkün değildir. Aksine, artık Türkiye’nin potansiyel büyüme düzeyini yukarılara taşımak üzere itici değil, “çekici” çıpalara ihtiyacı vardır.
Türkiye, ‘orta gelir tuzağı’ ile karşı karşıya
Bugün gelinen nokta,Türkiye’nin “orta gelir tuzağı” testinden geçtiğine işaret etmektedir. Türkiye’nin bir orta gelir kapanına sıkışarak artan oranlarda açık bir pazar haline gelmesinin önüne geçmek üzere, küresel düzene nasıl daha hızlı ve etkin entegre olacağımız üzerinde kafa yorulmalıdır.
Zira, Türkiye’deki üretim yapısına bakıldığında, en büyük sektörler haline gelen alanlarda, %80’lere varan oranlarda bir ithal girdi bağımlılığının söz konusu olduğu görülmektedir. Bu modelde, yüksek katma değerli, nitelikli ara mallar Avrupa’dan, ölçek ekonomisi gerektiren düşük maliyetli girdiler ise büyük oranda Asya’dan temin edilirken, sadece orta teknolojili %20’lere varan bir kısım girdiler, iç piyasadan temin edilebilmektedir.
Bu yüzden, Türkiye’nin bu konumdan çıkarak, daha nitelikli, toplam faktör verimliliğine dayalı rekabetçi bir büyüme modeline geçme süreci hızlandırılmalı ve derinleştirilmelidir. Öyleyse, temel amaç, daha çok kaynak girdisine dayanan ve nicel olan büyümeyi artık nitel bir hale dönüştürmek olmalıdır.
Bu meyanda, Türkiye, gerekli rasyonel destek-teşvik-yönlendirme mekanizmalarının yanı sıra, bir o kadar önemli olan kontrol-denetim-disiplin unsurlarını etkinlikle hayata geçirerek, kritik girdileri içeride üretebilmenin bütün yollarını sonuna kadar zorlamalıdır.
Türkiye iddialı projeler geliştirmeli
Türkiye’nin, büyük ve iddialı projeler geliştirip bunlara sıfırdan yatırımcı çekme noktasındaki çalışmalara da ağırlık vermesi gerekmektedir. Perakende, finans ve gayrı menkul başta olmak üzere satın alma, birleşmeler ve özelleştirmelere ilgi duyan yabancı sermaye, Türkiye’nin öncelikleri doğrultusunda yönlendirilmelidir.
Bilişim Vadisi veya Sağlık Vadisi gibi gerçekten heyecan verici projelere başlanmasında geç kalınmamalıdır. Zira, Amerika ve Batı Avrupa'dan çıkan üreticiler, bu alanlarda yeterli yatırım yapılmadığı için Türkiye yerine Doğu Avrupa ve Uzakdoğu'yu tercih etmektedirler.
Ülkemizin, otomotiv, elektronik, makine ve teçhizat, tekstil, mobilya, enerji gibi sektörlere öncelik verip dünyanın cazibe merkezi olmayı hedeflemesi gerekmektedir.