YAZILARIM

SERBEST MESLEK KAZANÇLARINDA VERGİLEME

 

Serbest meslek kazançlarında vergileme

Bursa Gerçek Gazetesi : 12 Ekim 2011

Serbest meslek sahiplerince koro halinde söylenen ama bir türlü sonu gelmeyen “Katma Değer Vergisi, sunulan serbest meslek hizmet bedelinin tahsilinde mi, yoksa hizmetin sunumunu müteakip mi doğar?” şarkısı var ya. Hala bitmedi. Ne zaman biteceği de belli değil.

Gelir vergisi kanununa göre serbest meslek kazancı “tahsil” edilince elde edilmiş oluyor. Tahsil etmeden vergileme yok.(GVK.Madde:67)

 

KDV kanunu ise “hizmetin sunulmasını” vergileme için yeterli görüyor. Yani KDV kanunu yönünden tahsil esası geçerli değil. (KDV Kanunu Madde:10)

 

Bu iki kanunun çelişkisi yüzünden yaşanan ihtilaflarda Danıştay önceki kararlarında “tahsilat gerçekleşmeden KDV de doğmaz” diyordu. 2006 ve sonraki kararlarında görüş değiştirdi. Artık Danıştay da, verdiği kararlarda “hizmetin ifasını”KDV’nin doğması için yeterli saymakta.( Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Kararı E.2006/19 K.2006/92 T.14.4.2006)  

 

Serbest meslek icra edenler yıllardır bu çelişkili durumu yaşıyorlar. Vergi incelemelerinde de, hizmetin ifasını müteakip KDV beyan edilmemişse bedelin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın KDV yönünden farklar yazılmakta.

 

Malum olduğu üzere, serbest meslek sermayeden ziyade şahsi bilgi ve emeğe dayanan bir faaliyettir. Yılların birikimi olan bilgi olacak ve bu bilgiye emek de katılarak hizmet sunulacak. Sunulan bu hizmetin bedelini tahsil etmede sorun yaşanacak Bu sorunun üzerine bir de bedelini almasan bile “hizmeti ifa ettiğin için ver KDV” sini dendiği zaman, bitmeyen o şarkı bir ağıt haline gelmez mi?

 

Katılımcıları, vergi konusunda uzman diyebileceğimiz kişilerden müteşekkil olan bir seminerde bu konu ele alınmıştı. Sunumu yapan Maliye Bakanlığının denetim birimlerinden (Yeni adı ile vergi müfettişi) birinde görevli idi. Katılımcılar ise vergi konusunda öğretim üyeliği, mali müşavirlik veya yeminli mali müşavirlik mesleğini icra edenlerdi.

 

Bu konuda, katılımcı sayısı kadar fikir ortaya çıktı desem abartmış olmam.

 

Aklımda kalanları size aktarayım.

 

*Hizmet ifasını müteakip tahsilat yapılamıyorsa, hizmet sözleşmesinde belirlenmiş bedele göre KDV ilave edilecek KDV olarak beyan edilir. Hizmeti alan konumunda olan işletme ise tahakkuk esasına göre söz konusu bedeli giderleştirir. Stopajını da öder. Tahsilat gerçekleşince serbest meslek makbuzu düzenlenir. Hizmeti sunan, bu makbuzda KDV hesaplar ancak beyan etmez. Hizmet alan konumundaki işletme bu makbuza göre KDV’yi indirim konusu yapar. 

 

*Tahsilat yapılmadan hem KDV hem de gelir vergisi yönünden beyana konu bir bedel yoktur.

 

*Hizmetin ifasını müteakip tahsilat gerçekleşmiyor olsa da serbest meslek makbuzu düzenlenir ve üzerine bedeli tahsil edilmemiştir ibaresi düşülür. Düzenlenen bu makbuza göre KDV beyan edilir. Tabi ki makbuz düzenlendiği için gelir de elde edilmiş sayılır.Hizmet alan konumunda olan işletme de, adına düzenlenen bu makbuza göre işlem yapar.

 

* Tahsilat gerçekleşmemişse, yıl atlamamak kaydı ile belge düzenlenmez. Yıl sonuna kadar tahsilat gerçekleşmezse belge düzenlenir, gelir kaydedilir ve KDV beyan edilir. Hizmeti alan konumunda olan da söz konusu bu belgeye göre işlem yapar.

     

Çözüm diye önerilen ve aklımda kalanlar bunlar.

 

Değerlendirme ve çözüm önerisi.

 

Yukarıda aktarmaya çalıştığım öneriler, beraberinde ihtilaflı konuları gündeme getiriyor.

 

Gelir Vergisi ve Katma Değer Vergisi kanunundaki düzenlemeler aynı istikamette olmadığı müddetçe önerilen her çözüm beraberinde yeni ihtilaflara neden olacaktır.

 

*Ya Gelir Vergisindeki “tahsil” etme şartı kaldırılıp ticari kazançta olduğu gibi tahakkuk esası getirilerek,

 

*Ya da KDV’nin doğması için “tahsil” şartı konularak,

 

konu ihtilaflı olmaktan çıkarılabilir. 

 

Her iki halde de çelişki giderilmiş olur.

 

Ancak, bu konuda hareket noktasının Gelir Vergisi Kanunu olması gerekir. Zira KDV Kanunu serbest meslek hizmetinin ifasını konusuna almakla birlikte, serbest mesleğin, serbest meslek erbabının ve serbest meslek hizmetinin belirlemelerini yapmamış, bu konularda önceliği atıf suretiyle Gelir Vergisi Kanunu'na vermiştir. Dolayısı ile Gelir Vergisi Kanunu’na göre Katma Değer Vergisi Kanununda yapılacak değişiklikle ihtilafın çözümü daha pratik gözükmektedir. 

 

Gelelim konunun taraflarına. Yani, avukat, mimar, mühendis, mali müşavir, doktor, sigorta eksperi v.b serbest meslek faaliyetini icra edenlere. Bu meslekleri icra edenlerin hepsinin hem yerel hem de ülke genelinde odaları var. Bu odalar, neden bu konu ile ciddi bir şekilde ilgilenip ihtilaflı olan durumun çözümü konusunda net tavır koymazlar.? Ortada ihtilaflı bir konu var. Nitelikli ve etkin bir tavır geliştirerek üyelerini idare ile ihtilaflı hale düşürebilecek bu iki yasa arasındaki çelişkiyi neden giderme gayreti göstermezler?

 

Belki de sonuç almaya yetecek derecede gayret göstermiyorlardır veya başka işlerle uğraşmaktan bu işlere vakit ayıramıyorlardır.    

 

Yazıyı konu ile alakalı bir atasözü ile bitireyim.

 

“Terzi kendi söküğünü dikemezmiş”