Zamanımızı iktisatlı kullanmak üzerine…
Bursa Gerçek Gazetesi: 02 Eylül 2011
Okuyanlar bilir, bu köşede ben ekonomi-maliye ile ilgili yazılar yazıyorum. Bu yazının, mübarek bayram gününde içimizi ısıtan bir yazı olmasını istedim. Hem kendim için hem de sizler için. İnşallah öyle olur.
Ama biz bağlantıyı yine kendi konumuzdan kuralım.
Malum olduğu üzere, İktisat Bilimi’nin konusu, kıt imkanları sonsuz ihtiyaçlara paylaştırma olarak da tanımlanır. Kaynaklar kıt, ihtiyaçlar çok, hatta sonsuz. İktisat Bilimi’ni, bu ikisi arasında dengeyi tutturmak sanatı olarak da tanımlayanlar olmuştur.
Herhalde zamanın en önemli kaynak olduğu konusunda bir ihtilaf yoktur .
Nasıl kullanıyoruz zamanımızı? Ne kadarını nerede geçiriyoruz? Doğru mu yapıyoruz yoksa yanlış mı? Bayramda ne yapıyoruz mesela? Zamanımızı kimlerle geçiriyoruz? Bayram günlerini iyi değerlendirebiliyor muyuz? Olmamız gereken yerde ve olmamız gerekenlerle beraber miyiz yoksa sadece tatilde miyiz? Veya parti, dernek, cemiyet türünden yerler arasında mekik mi dokuyoruz?
Parayı harcarsın. Hatta çok harcarsın. Hatta zorda kalacak kadar harcarsın. Olsun. Çaresi var. Çalışırsın, eskisinden daha çok kazanırsın. Yani, parasal problemini çözebilirsin.
Zaman öyle mi ? Gitti mi gelmez. “Gidenler memnun ki gelmez yerinden” türünden yani. Memnun olunup olunmadığını bilen yok. Sahi var mı?
Mailime takılan bir hikayeyi paylaşayım sizinle.
Kavanoz ve 2 Fincan Kahve
Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman yirmi dört saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman kavanoz ve iki fincan kahveyi hatırlayınız!
Bir gün bir felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında hiçbir şey söylemeden önüne büyükçe bir kavanoz alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler. Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da “Evet doldu” derler. Profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur.
Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler de koro halinde “evet” derler.
Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör, öğrencilerin gülüşünü destekler ve “evet” diyerek:
“Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım. Şöyle ki bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir.
Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.
O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs.
Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.
Şayet kavanoza önce kum doldurursanız...” diyerek anlatmaya devam eder: Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz.
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır.
Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin; çocuklarınızla oynayın, sağlığınıza dikkat edin, eşiniz ile yemeğe çıkın, evinizin ihtiyaçlarını karşılayın, tenis toplarını kavanoza yerleştirin; öncelikleri sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.
Bu ara bir öğrenci sorar: Peki, o iki fincan kahve nedir?
Profesör gülerek: Bu soruyu bekliyordum, hayatınız ne kadar dolu olursa olsun her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır.
Hadi bakalım, sıralayın sizde tenis toplarınızı, çakıl taşlarınızı, kumlarınızı ve en yoğun zamanınızda bile kahve içebileceğiniz sevdiklerinizi, dostlarınızı...
Hayatınızda her şey güzel olsun. Tenis toplarınız ise güzelin en güzeli olsun.
Ve hayırlı bayramlarınız olsun.